İmar hukuku, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olması için başta 3194 sayılı İmar Kanunu olmak üzere bir çok yönetmeliği içinde barındıran bir mevzuat dahilinde düzenlenmektedir. Hukuk büromuzun alanında uzman hukukçu kadrosunun imar hukuku alanında vermekte olduğu hukuki hizmetler aşağıdaki gibidir.
Bir yerleşim bölgesinde arazinin nasıl kullanılacağı Belediyeler ve bazı durumlarda çeşitli kamu kuruluşları ve bakanlıklar tarafından imar planları yoluyla belirlenir. İmar planları nazım imar planları ve uygulama imar planları olarak iki gruptur.
Nazım İmar Plânı; onaylı hali hazır haritalar üzerine çizilen, konut, ticaret, sanayi bölgeleri, yeşil alanlar gibi arazi parçalarının genel kullanılış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfuslarını, nüfus yoğunluklarını ve gerekirse yapı yoğunluklarını, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemleri gibi hususları göstermek ve uygulama imar plânlarının hazırlanmasına esas olmak için düzenlenen plandır.
Uygulama İmar Planı ise; onaylı hali hazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan ve nazım imar planına uygun olarak hazırlanan ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve esaslarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren ve 1/1000 ölçekte düzenlenen raporuyla bir bütün olan plandır.
İmar planları; toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi insan yaşamına ve bölgesel önceliklere en uygun bir yapıya kavuşturmak, çeşitli amaçtaki yapıların ve dinlenme ile eğlenme alanlarının yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın koruma, kullanma dengesini en uygun şekilde belirlemek gayesiyle hazırlanır. Plansız ve hızlı kentleşme artan nüfus doğrultusunda sağlıklı kentleşmeyi engellemektedir. Çağdaş bir kentin oluşturulması ve yaşatılması için varlığı zorunlu olan ve aşırı yapılaşmanın etkisinden korunması gereken, kentin bütününe hizmet verecek, kent estetiği ve kentleşme kalitesini yükseltici sağlıklı bir çevre meydana getirmek amacıyla park, çocuk bahçeleri, oyun alanları, günü birlik kullanım alanları, piknik ve rekreasyon alanlarının oluşumu bu yolla sağlanabilir.
Bazen bahse konu planlar, şehircilik ilkelerine ve gayrimenkulün hukuki menfaatleri aleyhine düzenlenebilmektedirler. Bu durumda, imar planlarının iptal edilmeleri için dava açılması mümkündür.
İmar planları, düzenleyici yönetsel işlem olup ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi ilan tarihini izleyen günden başlar. İmar planları, ilan edilecekleri 30 günlük sürenin tamamlanmasını izleyen günden başlamak üzere 60 gün içerisinde dava konusu edilebilecekleri gibi, İmar Kanunu’nun 8. maddesinde belirlenen prosedür uyarınca kendilerini onaylayan belediye meclisi yahut valilik kararı ile öğrenilmelerinin üzerine yasal süresi içerisinde dava konusu edilebilirler.
Öte yandan, söz konusu süre geçirilmiş olsa dahi düzenleyici işleme dayalı olarak kurulan uygulama işlemlerinin tebliği üzerine de ilgililer genel dava açma süresi içerisinde ister genel düzenleyici işlemi, ister uygulama işlemini isterlerse de ikisini birlikte iptal davasına konu edebileceklerdir.
2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 24.maddesine göre Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca onanan 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının iptali istemiyle açılan davaların ilk derece mahkemesi olarak görülme ve çözümlenme yeri Danıştay olup Bakanlıklarca oluşturulan imar planlarının iptaline ilişkin davalar Danıştay’da açılmaktadır. İmar Kanunu’nun 9.maddesinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na tanınan yetkinin kullanılması suretiyle yapılacak imar planlarının iptali için de ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da dava ikame edilmesi gerekmektedir.
Uzman ekibimiz tarafından; imar planlarının iptali davalarında danışmanlık ve avukatlık hizmeti verilmekte olup hak kayıplarının önlenmesi için başarı odaklı olarak hizmet verilmektedir.
Kamulaştırma, kamu idarelerinin, kamu çıkarları namına, kendilerine verilen görevleri yerine getirebilmeleri için ihtiyaç duyulan taşınmaz malların, takdir olunan bedeli peşin verilmek üzere sahibinin elinden alınmasıdır. Hukuka aykırı kamulaştırma fiillerinin iptali için dava açılabilmekte olup, yaşanan mağduriyetlere karşı hukuk büromuz uzman kadrosu ile dava ve danışmanlık hizmet vermektedir.
İdarenin kamulaştırma yapmadan vatandaşın gayrimenkulüne el koyması durumunda mağdur olan kişi/kişiler tarafından kamulaştırmasız el atma davası açılabilir.
Hukukumuzda Kamulaştırmasız El Atma olarak kabul edilen uygulamalar, idarenin herhangi bir yasal dayanak bulunmaksızın taşınmaz üzerinde fiilen tasarrufta bulunması şeklinde olabileceği gibi, idari bir kararla mülkiyet hakkının kullanılamaması şeklinde de olabilmektedir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre kamulaştırma bedeli ile ilgili olarak gayrimenkul sahibi ve idare arasında bir anlaşma olmaması halinde, idare tarafından açılan bedel tespiti ve tescil davası ile kamulaştırılan yerin değeri mahkemece belirlenir.
İskan, diğer adı yapı kullanma izni olan bir belgedir. Bu belge ile inşaatı biten yapının, bina ile ilgili tüm teknik işlemler tamamlandıktan sonra, ruhsat ve eklerine uygun olduğunu, kullanılmasında fen ve sağlık bakımından herhangi bir sakınca olmadığı onaylanmaktadır. Ancak bazen belediyelerce yapı kullanma izni bir takım gerekçelerle verilmeyebilmektedir. Şayet bu gerekçeler hukuka aykırı ise itiraz edilmesi ve itiraz reddolursa, red kararının iptali için dava açılması mümkündür.
Belediyeler tarafından, kaçak yapı yapıldığından bahisle ve encümen kararı alınmak suretiyle idari para cezası kararları verilmektedir. Söz konusu idari para cezası kararı ve encümen kararı ile birlikte gönderilen ödeme emrinin iptali için mahkeme yoluna başvurulabilmektedir.
Belediyeler tarafından yapının imar mevzuatına aykırı inşa edildiği gerekçesiyle yıkım kararı verilebilmesi mümkündür. Yıkım kararının hukuka aykırı olması nedeniyle yetkili ve görevli mahkeme nezdinde yıkım kararının iptali için dava açılabilmesi mümkündür.
Kültür ve tabiat varlıklarını koruma hukukunun konusu, insanlığın ortak değeri sayılan, milli kültüre ait olsun ya da olmasın, bütün tarihi değerlerin ve tabi oluşumlar şeklinde ortaya çıkan doğal değerlerin korunmasını sağlamaktır. 1982 Anayasasının 63.maddesinde Devlete yüklenen bir görev olarak karşımıza çıkan kültür ve tabiat varlıklarının korunması gerekliliğinin yerine getirilmesine yönelik merkezi idare ve yerinden yönetim birimlerinin farklı düzeylerde sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi sürecinde ortaya konulan irade açıklamalarının tabi olacağı ilke ve kurallarla bu kararlara karşı gidilebilecek hukuki yollar kültür ve tabiat varlıklarını koruma hukukunun kapsama alanındadır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma hukukunun temel ulusal kaynakları olarak; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Kıyı Kanunu, Kültür Yatırımları ve Girişimleri Teşvik Kanunu, Boğaziçi Kanunu, İmar Kanunu, Vakıflar Kanunu, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK, Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Turizmi Teşvik Kanunu, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK, Çevre Kanunu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve benzeri yasal metinler karşımıza çıkar.
Kanunda tabiat varlıkları; “jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerler” olarak tanımlanmıştır. Tabiat varlığı olarak belirleme ve tescile ilişkin kararlarda, belli bir yaşın üzerindeki ağaçlar, kimi ağaç türleri doğal varlıklar olarak, kimi ağaç topluluğu ve bitki çeşitliliği olan alanlarsa doğal sit alanı adı altında tabiat varlığı olarak tescil edilmektedir.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması Hakkındaki Kanununa göre; bir alanın koruma kurulunca sit olarak ilanı, bu alandaki imar planı uygulamasını durdurmaktadır. Koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar, koruma kurulu tarafından bir ay içinde geçiş dönemi yapı şartları belirlenir. İlgili valilikler ve belediyeler anılan koruma amaçlı imar planını en geç bir yıl içinde koruma kuruluna değerlendirmek üzere vermek zorundadırlar.
Koruma kurulunca uygun görülerek belediye veya valilikçe onaylanan koruma amaçlı planının yürürlüğe girmesi ile geçiş dönemi yapı şartları ayrıca karar almaya gerek kalmadan kalkar.
Koruma amaçlı imar planlarının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları bakımından kısmen değiştirilmesi; ilgili kuruluşlarca gerekli görüldüğü ve bu hususta koruma kurulu kararı alındığı takdirde, koruma kurulu ilgili belediyeye ve ayrıca ilgili kurum ve kuruluşlara yazı ile bildirir.
Değişiklik teklifi bu tebligattan sonra en geç bir ay içinde belediye meclisince karara bağlanır. Bu süre içinde gereken karar alınmadığı takdirde belediye meclisi kararına lüzum kalmaksızın koruma kurullarınca karara bağlanan hususlarda değişiklik teklifi kesinleşmektedir.
Koruma amaçlı imar planlarının iptaline ilişkin belediye meclisi kararının hukuki sonuç doğurabilmesi için, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca onaylanması gerekmektedir. Kamu kurum ve kuruluşları ve belediyeler ile gerçek ve tüzel kişiler, Koruma Yüksek Kurulu ve koruma bölge kurullarının kararlarına uymak zorundadır.
Planlama yetkisi bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile valilik ve belediyeler, kurullarca alınmış ve alınacak sit alanı, derecelendirilmesi, sit geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları, koruma amaçlı imar planları ve revizyonlarına ilişkin kararlara karşı altmış gün içerisinde Koruma Yüksek Kuruluna itiraz edebilirler. Bu itirazlar, Koruma Yüksek Kurulunca incelenir ve en geç altı ay içinde karara bağlanır.
Alanında yetkin hukukçu kadromuz, Koruma Yüksek Kuruluna yapılacak itirazlar ve açılacak davalarla ilgili süreci yönetmekte ve bu alanda hukuki danışmanlık ve dava hizmeti vermektedir.
Bu hukuk dalıyla ilgili olarak danışmanlık ve avukatlık hizmetlerimiz: