Satış Sözleşmelerinin Covid 19 salgını sebebiyle nasıl etkileneceğini, bu sözleşmelerin fesih edilip edilemeyeceğini “mücbir sebep” ve “aşırı ifa güçlüğü” kavramları doğrultusunda şöyle değerlendirebiliriz:
Önce corona virus salgınının mücbir sebep olup olmadığına bakalım. Öğreti ve uygulamada, mücbir sebebin olağanüstü bir olay olması gerektiği kabul edilmektedir. Doktrindeki hakim görüşe göre, olayın olağanüstü nitelikte olması ile kastedilen “öngörülemezlik” unsurudur. Yargıtay, öngörülemez olayı “oluşumuna ve biçimine nazaran hayatın normal akışından çıkması beklenebilecek tesadüfi olaylar sınırını açık bir şekilde aşan olay”, “ansızın gerçekleşen olay” olarak ifade etmektedir. Doktrin ve yargı kararları ışığında Covid 19 virüs salgını sebebiyle ortaya çıkan durumun, deprem ve savaş gibi bir mücbir sebep olduğunu kolayca söyleyebiliriz.
Mücbir sebebin etkisi ile borçlunun edimini yerine getirmesi, ifa etmesi imkansız hale gelebilir. Bu ifa imkansızlığı sürekli olabileceği gibi geçici de olabilir. Sürekli ifa imkansızlığında artık o sözleşmede düzenlenen satış işlemi yerine getirilemez.Geçici ifa imkansızlığında ise satışın önündeki engel ortadan kalkınca satş işlemi yapılabilecektir. Fakat, edimin sonradan yerine getirilmesinde alacaklının menfaatinin bulunmaması ya da imkansızlığın ortadan kalkacağı zamanın, alacaklının sözleşmeyle bağlı kalmasının kendisinden beklenebileceği süreyi aşar derecede, belirsiz olması gibi durumlarda geçici ifa imkansızlığı sürekli ifa imkansızlığı olarak mahkemelerce kabul edilebilecektir.
Bir de mücbir sebebe çok benzeyen sonuçlara neden olan aşırı ifa güçlüğü kavramına bakalım. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 138. maddesinde düzenlenen aşırı ifa güçlüğü, sözleşmenin yapılması sırasında taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi beklenmeyen olağan üstü bir durumun ortaya çıkması sebebiyle borçlunun borcunun yerine getirilmesinin aşırı biçimde güçleşmesi olgusudur.
Bazen mücbir sebep ve olağanüstü haller ve beklenmeyen durumlar birbirine karıştırılmaktadır. Mücbir sebep, sezilemeyen karşı konulamaz bir olayı ifade ederken, olağanüstü hal diğer bir değişle beklenmeyen durum, dövizin aşırı yükselmesi, mal temininin mümkün olmaması, aşırı oranda enflasyon gibi beklenmeyen durumları ifade eder. Bir başka deyişle mücbir sebep, borçlu veya bir başka kişinin işletmesi ve faaliyet alanı dışında kalan bu sebep dolayısıyla borcu ihlal eden kaçınılmaz durumu ifade eder; buna karşın beklenmeyen hal, borçlunun kaçınamayacağı şekilde borcu ihlal etmesine neden olan olayı ifade eder. Mücbir sebep borcun geçici veya sürekli olarak imkânsızlığına yol açarken, aşırı ifa güçlüğü halinde edimin ifası oldukça güç olsa da halen mümkündür.
Satış sözleşmelerinde bazen mücbir sebeplerle ilgili düzenlemeler oluyor. Bu yüzden öncelikle sözleşmeye bakıp, mücbir sebep hallerine ilişkin düzenlemelere uygun hareket etmek gerekir. Mücbir sebebin neler olduğu, mücbir sebep halinde tarafların nasıl hareket edeceği düzenlenmişse bu düzenlemeler doğrultusunda sözleşmeye göre gerekli adımları atmak gerekir. Çoğu sözleşmede tarafların durumu diğerine ihbar yükümlülüğü olduğundan, bir ihtarla bildirimleri sürelerinde yerine getirmek gerekir. Bildirim (ihbar) yükümlülüğü, dürüstlük kuralından (Medeni Kanun m. 2/I) doğan davranış yan yükümlülüğü olmakla birlikte, Türk Borçlar Kanunu m. 136/III’te düzenlenmektedir. Kıyasen uygulanacak TBK m. 136/III’e göre, “Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın doğmaması için gerekli önlemleri almazsa bundan doğan zararı gidermekle yükümlüdür.” Bu hükme göre, mücbir sebep nedeniyle borcun ifasının imkânsızlaştığını öğrenen kiracı, en kısa süre içinde imkânsızlığın gerçekleştiğini alacaklıya bildirmeli ve varsa gerekli önlemleri almalıdır.Ancak ihtarlara ilişkin süreler Meclisten çıkan bir kanun ile 15 Haziran 2020’ye kadar dondurulduğundan bildirim süreleri konusunda bu kapsam içinde kısmen bir kolaylık söz konusudur. Yine de ilk fırsatta sözleşme ile bağlı olunmadığı ya da fesih edileceği konusunda bir ihtar çekilmesi gereklidir.
Sözleşmelerde mücbir sebep düzenlenmemişse veya sözleşmedeki mücbir sebep düzenlemelerinde açıklık yoksa ya da aşırı ifa güçlüğünden yararlanma söz konusuysa bu durumda Türk Borçlar Kanunundaki yasal kurallara bakmak gereklidir.
Satış sözleşmelerinde uyarlama yapılması için önemli bir ön şart, borçlunun borcunu yani satış bedelini henüz ödememiş olması ya da ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden kaynaklanan indirim veya sözleşme feshi hakkını saklı tutarak ihtirazi kayıt ile satış bedeli ödemelerini yapmış olmasıdır.
Mücbir sebepin ortaya çıkması halinde, söz konusu olayın sürekli mi yoksa geçici ifa imkansızlığına mı yol açtığının tespit edilmesi gerekmektedir. Covid 19 salgınının sözleşmedeki edimler bakımından sürekli ifa imkansızlığına yol açtığının kabul edilmesi durumunda TBK’nın 136. ve 137. maddelerinde düzenlenen borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle borcun ifasının tamamen veya kısmen imkansızlaşması hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Bu hükümler uyarınca imkansızlaşan satma veya satın alma borcu (ya da kısmi imkansızlık çerçevesinde borcun bir kısmı) sona erecektir. Buna karşılık borcunu ifa etmekten kurtulan borçlu da karşı taraftan almış olduğu edimi iade etmekle yükümlü olacaktır. Bu kapsamda eğer satın alınan mal Covid 19 salgını nedeniyle alıcı açısından faydasız hale gelmişse veya artık o ürünü başkalarına satmak veya kullanmak aşırı ifa güçlüğü yaratıyorsa, salgın sebebiyle mal temininde ortaya çıkan gecikmede alacaklının sözleşmeye tahammül süresi dolmuşsa satış sözleşmesinin feshi, ürün teslim edilmişse iadesi ve ödenmiş olan bedelin iadesi yukarıda belirttiğimiz şartlar kapsamında istenebilir.
Covid 19 salgınıyla ortaya çıkan geçici ifa imkansızlığı devam ettiği süre boyunca sözleşmeyi makul bir süre için askıya aldıkları kabul edilmektedir. Mücbir sebebin etkisinin ortadan kalkması ile sözleşme yeniden tarafları bağlar ve satış ilişkisi sonuçlandırılır. Ancak ifa imkansızlığı sebebiyle sözleşmenin ifa edilmediği dönemin, akde tahammül süresini aşması halinde ya da sözleşmeye yazılan mücbir sebeb ile bekleme süresi dolmuş ise dürüstlük kuralı gereğince taraflardan her birinin sözleşmeyi mücbir sebebe dayanarak sonlandırabileceğinin kabulü gerekmektedir.
Ancak salgın hastalık sebebiyle pek yargıtay kararları olmadığı için açılacak davalarda uyuşmazlık her iki tarafında tahmin edemeyeceği yargı kararlarına konu olabilir. Bu yüzden davalara uzman hukukçularla hazırlanmanızı tavsiye ederiz.
Aşırı ifa güçlüğünde ödemesi döviz ile yapılan satış sözleşmeleri için uyarlama davalarından da yararlanmak söz konusu olabilir. Zira bu dönemde döviz fiyatları %15 oranında arttığından yani TL %15 oranında değer kaybettiğinden satış sözleşmelerinde artan oran doğrultusunda indirim istenebilir. Burada da sözleşmenin maddeleri arasında döviz artışlarının uyarlamaya imkan verip vermediğine ilişkin bir düzenleme olup olmadığı önemlidir. Eğer böyle “her türlü döviz artışı sözleşme bedelini değiştirmez, uyarlama istenemez” gibi bir uyarlama yasağı varsa %15 gibi bir ek maliyet basiretli tacirin katlanması gereken bir maliyettir, bu yüzden uyarlama talebi kabul görmeyeceğini söyleyebiliriz. Ancak döviz artışı %30’ların üzerine çıkmış, maliyet bu oranda artmış ise, sözleşmede bir maddede uyarlama yasağı bulunsa bile mahkemeler bu yasağa rağmen aşırı ifa güçlüğüne bağlı bir uyarlama talebini kabul edebilirler.
Yargıtay kararları doğrultusunda beklenmeyen durumlar, ekonomik krizler sebebiyle açılan bu tip uyarlama davalarını, Adalet Bakanlığının duyurduğu sürelerin durduğunun bitişi tarihinden sonra kısa bir sure içinde açmak gereklidir. Yine bu davaları açmadan önce yasal düzenlemelere uygun hareket edip, gerekli uzlaşma görüşme davetlerini yaparak, Medeni Kanundaki dürüstlük kuralına göre anlaşmaya çalışmak ve doğru yönetilen hukuki bir süreç sonrasında dava açmak gerekir.