[email protected]
Meşrutiyet Cad. Ersoy İş Merkezi No:102/11-12 Kat:5 Beyoğlu 34420 İSTANBUL / TÜRKİYE

Hukuki İncelemelerTEK SATICILIK SÖZLEŞMESİ

Ocak 8, 2015

Ticaret alanındaki uluslararası gelişmeler ve değişimler paralelinde dünya ticaret hacmi de git gide gelişmektedir. Bu sayede ülkeler ortak ekonomik hedefler oluşturma yoluna gitmektedirler. “Tek Satıcılık Sözleşmesi” de uluslararası ticareti kolaylaştıran; mal ve ürünleri yabancı pazarlarda daha kolay satma imkanı tanıyan bir tip sözleşmedir.

Tek Satıcılık Sözleşmesi sayesinde her bir ülkedeki ihracat, o ülkede bulunan tek bir dağıtım merkezi üzerinden yapılabilmektedir. Kısacası ticari ilişkiler ihracatın yapılacağı ülkedeki tek bir alıcı ile yürütülmektedir. Bu alıcı, üreticinin sözleşme bölgesi olan ülkedeki şubesi haline gelerek, bütün dağıtım ve kredi risklerini üzerine almaktadır.

Yapılan bu kısa açıklamanın ardından tek satıcılık sözleşmesinin tanımını yapmadan önce şunu belirtmeliyiz ki; ne Türk Hukukunda ne de yabancı hukuk sisteminde tek satıcılık sözleşmesinin tanımı yapılmamıştır. Ancak doktrinde ve bazı Yargıtay kararlarında yapılan tanımlardan yola çıkarak şu şekilde bir tanım yapmamız mümkündür;

“Tek satıcılık sözleşmesi, yapımcı (üretici/ithalatçı) ile tek satıcı arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen çerçeve niteliğinde ve sürekliliği olan öyle bir sözleşmedir ki; bununla yapımcı mamullerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir coğrafi bölgede inhisari olarak satmak üzere sadece tek satıcıya göndermeyi, buna karşılık tek satıcı da sözleşme konusu malları kendi adına ve hesabına satarak bu malların sürümünü arttırmak için faaliyette bulunmak yükümlülüğünü üstlenir.”

Yapılan bu tanım neticesinde tek satıcılık sözleşmesinin unsurlarını;

Belirli bir bölgede satış tekeli sağlanması,

Sürekli borç doğuran bir sözleşme olması,

Tek satıcının bir yandan kendi adına ve hesabına sözleşme konusu malları satması diğer yandan üreticinin dağıtım ağıyla bütünleşmesi,

Tek satıcının dağıtım ve sürümü arttırıcı faaliyette bulunma yükümlülüğü

olduğunu belirtebiliriz.

Bu unsurlar çerçevesinde hukuki niteliğine değindiğimizde; ne bir satış sözleşmesi ne bir ön sözleşme ne de bir acenta sözleşmesi olduğunu söyleyebiliriz. Tam tersine tek satıcılık sözleşmesi tarafların tüm ticari ilişkilerini düzenleyen bir çerçeve sözleşme niteliğine haizdir. Böylelikle tek satıcıya sözleşme bölgesinde sözleşme konusu malları bizzat satma hakkının tanınması yanında; üreticiye de, bu bölgede doğrudan satış yapmayı ve rekabet hukukuna aykırılık oluşturacak şekilde malları üçüncü kişilere sattırmasını engelleyen yükümlülükler koydurmaktadır. Bunun karşılığında tek satıcı da sözleşme bölgesinde malların sürümünü arttırıp geliştirmeyi ve hızlandırma yükümlülüğü altına girmektedir. Bu yükümlülükler ve haklar tek satıcılık sözleşmesinin taraflar arasındaki çerçeve sözleşme konusunu oluşturmaktadır. Diğer taraftan üreticinin malları tek satıcıya teslim etme hak ve borcu ile tek satıcının malları teslim alıp bedelini ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu safhadaki hak ve yükümlülükler ise; sözleşmenin uygulama aşamasını oluşturmaktadır.

İşbu sözleşme kurulurken taraflar sözleşme özgürlüğü çatısı altında yasal sınırlamalara uymak koşuluyla istedikleri gibi düzenleyebilirler. Dolayısıyla Borçlar Kanunu madde 11/1 hükmüne göre sözleşme serbestisi ilkesi tek satıcılık sözleşmesi içinde geçerlidir. Ancak uygulamada genel olarak bu sözleşme yazılı yapılmakla beraber zımni veya sözlü olarak da yapılabilmektedir. Ancak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uyarınca 400 YTL’yi aşan hukuki işlemlerin ancak kesin delille ispatlanabileceği göz önünde bulundurulduğunda, olası ispat sorunlarını ortadan kaldırmak için işbu sözleşmenin yazılı olarak yapılması faydalı olacaktır. Aksi halde zımni olarak yapılan sözleşmenin içeriğinin belirlenmesi güç olacaktır.

Rekabet Hukuku açısından tek satıcılık sözleşmesinin rekabeti sınırlandırıcı etkisi olduğunu açıkça söylememiz mümkündür. Çünkü tek satıcılık sözleşmesinin taraflar arasında kurulmasıyla; tarafların üçüncü kişilerle olan ticari ilişkileri engellenmektedir. Örneğin tek satıcıya verilen belirli bir alanda faaliyet yapma yetkisinin verilmesi (yani mutlak alan koruması) ile tek satıcı o bölgede malları pazarlayan tek kişi olmaktadır. Böyle bir durumda tek satıcılık sözleşmesine konu olan malların başka dağıtıcılar veya üretici tarafından pazarlanması mümkün değildir. Bu sebeplerden ötürü tek satıcılık sözleşmesi yapılırken Rekabet Hukuk hükümleri göz önüne alınmalıdır. Aksi taktirde hukuka aykırı sözleşmelerin ortaya çıkması söz konusu olabilir. Bu nedenle uluslar arası bir niteliğe sahip bu sözleşmenin rekabet hukukuna aykırı olmaması için Avrupa Birliği kapsamında çıkarılan tebliğlerdeki sınırlamalara ve muafiyetlere ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanuna bakılması gerekmektedir.

Tek satıcılık sözleşmesinde gerek üretici veya ithalatçının gerek de dağıtıcının (tek satıcının) büyük yatırımlar yapmaları nedeniyle, tarafların her hangi bir zamanda veya hukuka uygun olmayan diğer tarafı büyük zarar uğratacak şekilde sözleşmenin sona erdirilmesi gerekmektedir. Sözleşmenin sonlandırılması halinde büyük zararların ortaya çıkma olasılığı bu sözleşmenin sürekliliğini sağlamaktadır.

Nitekim; tek satıcılık sözleşmeleri sürekli borç doğrudan sözleşmelerden olmaları sebebiyle; belirli veya belirsiz süreli olmaları mümkündür. Belirsiz süreli olması halinde; sözleşmenin her iki tarafı da sözleşmeyi olağan fesih haklarını kullanarak sona erdirebilirler. Ancak belirli süreli bir sözleşmeyse taraflar ancak olağanüstü fesih haklarını kullanarak sözleşmeyi sona erdirebilirler. Olağanüstü fesih hakkını kullanmak için olası sebepler arasında; tek satıcıya tanınan satış tekeli hakkının üretici (ithalatçı/yapımcı) tarafından ihlali; tek satıcının kendisine ayrılan bölgede başka üretici (ithalatçı/yapımcı) için faaliyet göstermesi sayılabilir.

İşte tek satıcılık sözleşmesinin bu gibi sebeplerle sona ermesi halinde Türk Hukukunda sözleşme ihlali nedeniyle karşı tarafından Borçlar Kanunu madde 96 gereğince; denkleştirme tazminatı talep hakkı bulunmaktadır. Bu tazminat tarafların sözleşme yükümlülüklerinin ihlalinden doğan zararlara tekabül etmektedir. Ayrıca hakkaniyet gereği; sözleşmenin sona ermesi sonucunda tek satıcının müşteri çevresini kaybetmesi ve ekonomik açıdan güç duruma düşmesi sebebiyle talep edebileceği bir tazminat bulunmaktadır. Belçika Hukuku bu konuyu açıkça düzenlerken; Alman Hukuku’nda talep edilecek bu tazminat acente sözleşmesi hükümlerinde yer almakta ve tek satıcılık için bu hükümler kıyasen uygulanmaktadır. Türk Hukukunda ise; müşteri çevresinin kaybedilmesi nedeniyle istenebilecek bir tazminat söz konusu değildir.

En başta ta belirttiğimiz gibi “Tek Satıcılık Sözleşmesi” Türk Hukuk’unda özellikle ele alınmış bir sözleşme olmaması kendine özgü yapısı nedeniyle; uygulanacak hükümler açısından problemlerle karşılaşılabilmektedir. Bu problemlerde benzer sözleşmelerdeki düzenlemelerin kıyas yoluyla uygulanması veya Medeni Kanunun madde 1 uyarınca hakimin hukuk yaratması ile çözülebilmektedir. Tek satıcılık sözleşmesine uygulanacak hükümler; tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler gereğince; satış, acentalık ve adi şirkete ilişkin hükümlerin kıyas yöntemiyle uygulanması şeklinde olmaktadır. Bunların dışında tek satıcılık sözleşmesi bir borç ilişkisi oluşturduğu için; taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine Medeni Kanun’da ve Borçlar Kanunun’da yer alan genel hükümlerde uygulanabilmektedir. Genel olarak tek satıcılık sözleşmelerinde Arafların tacir olmaları nedeniyle TTK’nın genel hükümleri de uygulanabilmektedir.

Anlaşılacağı üzere; tek satıcılık sözleşmesinin uluslararası ticaretin gelişmesinde çok önemli bir yere sahip olması nedeniyle bu konuya ilişkin yasal düzenlemenin olmaması oldukça sıkıntılı durumların doğmasına neden olmaktadır. Bilhassa uluslararası niteliğe haiz bir sözleşme olması sebebiyle uygulanacak hukukun belirlenmesi de önem arz etmektedir. Taraflar bu konuyu ya hazırladıkları tek satıcılık sözleşmeleri içinde kararlaştırarak ya da bu şekilde belirlenmemesi halinde MÖHUK madde 24 uyarınca borcun ifa yeri hukuku, borcun ifa yerinin birden fazla olması halinde borç ilişkisinin ağırlıklı edimin oluşturan edimin ifa yeri hukuku, bu yerin de tespit edilemediği hallerde ise, sözleşmenin en yakın irtibatlı olduğu yer hukukunu uygulayarak çözüme kavuşturmaktadırlar. Tabi bu noktada da karakteristik edimin hangi tarafın edimi olduğunu bulmak gerekmektedir.Kanımızca bu sözleşmedeki karakteristik edim tek satıcının faaliyet gösterdiği yer hukuku olmalıdır. Ancak Türk Hukuku’nda, daha sıkı irtibatlı bir hukukun bulunması halinde bu hukukun uygulanacağına dair kanunda pozitif bir düzenleme olmadığından tek satıcının işyeri merkezi hukuku uygulanacak hukuk açısından önem arz etmektedir.

https://ongoren.av.tr/wp-content/uploads/2021/11/ongoren-karali-hukuk-burosu-logo-default.png
Meşrutiyet Cad. Ersoy İş Merkezi No:102/11-12 Kat:5 Beyoğlu 34420 İSTANBUL / TÜRKİYE
+90 212 292 56 23

Takip Et:

SON MAKALELER

BİZE ULAŞIN

© 2021 Öngören & Karali Hukuk Bürosu. Her hakkı saklıdır.

AVUKATLARIMIZA DANIŞIN! Akademisyen ve uzman uzman avukat kadrosu ile bilimsel görüşler ışığında davaları yürütmekteyiz.    
HEMEN ARA
close-image
HEMEN ARA